fbpx

Afetin Sosyolojisi

Afet sosyolojisinin temeli II. Dünya Savaşı’ndan sonra atılmaya başlamıştır. II. Dünya Savaşı sonrası afetlere ilişkin akademik çalışmaların yoğunlaştığı görülür. Amerika’da yapılan çalışmalar bu noktada oldukça etkilidir ve özellikle 1940’lı yılların sonunda ve 1950’li yılların başında Chicago Üniversitesi’ne bağlı “Ulusal Düşünce Araştırma Merkezi” ve “Ulusal Bilimler Akademisi”ndeki ekiplerin yaşanan afetlerden hızlıca dönüt almaları afet sosyolojini oluşumu açısından oldukça önem arz etmektedir. 1960’lı ve 1970’li yıllara gelindiğinde afet sosyolojisi çalışmalarında örgütsel işleyiş ön plana çıkmaktadır. Yüksek stres koşulları altında örgütsel ve toplu davranışların ortaya çıkarılmasına dair çalışmalar yürüten bu dönemin araştırmacıların çalışmaları 1963 yılında Ohio Eyalet Üniversitesi’nde “Afet Araştırmaları Merkezi”nin kurulmasıyla hız kazanmıştır. Afetlere karşı sosyolojik yaklaşımın kurucuları olarak anılan E.L. Quarantelli, Russell R. Dynes ve J. Eugene Haas, ‘afet sosyolojisi’ çalışmalarına önemli katkılar sunmuşlardır. Sosyoloji tarihi boyunca afetlere yönelik temel yaklaşımlar geliştirilmiştir. Bu yaklaşımlar  toplumların davranışlarının özellikle afetten sonra- anlaşılması için fikirler sunmaktadır. Bu örneklerden Durkheim’ın işlevselci yaklaşımıdır. Durkheim’a göre doğal afetlerden kaynaklı yıkımlar ya da insanın sebep olduğu yapay afetler, toplumun üyelerini bir araya getirmeye, sorumluluk almaya ve sosyal dayanışmayı kuvvetlendirmeye teşvik etmektedir.  Özellikle 2023 yılının Şubat ayında Türkiye’de yaşanan iki büyük deprem göz önünde bulundurulduğunda halkın, sosyal dayanışma kavramına çok da uzak olunmadığı görülmektedir. Türkiye gibi yardımlaşmanın gelenek halinde olduğu ülkelerde özellikle deprem sonrasında dayanışma ve birliktelik artmaktadır. Genellikle deprem sonrası oluşan kaotik atmosferde, günlük hayattaki ön yargılar, kişilere karşı yapılan ayrımcılıklar ve hatta ırkçı tutumlar bir yana bırakılmakta ve yardım düşüncesi ile hareket edilmektedir. Bu süreçte bireylerin empati yeteneği hiç olmadığı kadar gelişebilmektedir. Dolayısıyla toplum, dolaylı da olsa bir araya gelmekte ve bir dayanışma içerisinde olmaktadır.

 

Amacı, afetlerden biri olan depremi sosyolojik bir bakış açısıyla değerlendirmek olan bu yazıda, sosyolojinin temel teorilerinin afetlere karşı yaklaşımları ele alınacak ve depremin toplumsal etkileri zarar görebilirlik/dezavantajlı gruplar kapsamında değerlendirilecektir. Bu doğrultuda; afetin ne olduğu, sosyolojinin afetle neden ilgilendiği gibi soruların cevabını bulabilmek için tanımının kişiden kişiye değişiklik gösterdiği “afet” kavramının incelenmesi gerekmektedir. Şüphesiz ki insanların afetlere yaklaşımı değişkenlik göstermektedir. Öyle ki afetler olup bittikten sonra herkes afeti konuşsa da bakış açılarının farklılık gösterdiği görülmektedir. Kimisi dini bir bakış açısından yaklaşarak afetleri Allah’ın bir cezası olarak görebilirken kimisi de seküler bir tutum sergileyerek bunun doğru olmadığını, depremlerin fay hatlarının çatlamasıyla meydana geldiğini savunabilmektedir. Tüm bunlar afet sonrası zaman zaman toplumsal kargaşaya sebep olsa da çoğunlukla olumlu bir kolektif bilinç oluşturmaktadır.

Sosyal bilimlerdeki birçok kavram gibi afet kavramı da oldukça çetrefilli, değişik ve farklı tanımlamalar yapılmaktadır. Hem afetin kendisini tanımlamakta hem de afetlerin türlerini belirlemekte zorluklarla karşılaşılmaktadır. Afete yönelik genel bir yargı olarak sadece depremin akla gelmesinin aksine literatür incelendiğinde çok değişik afet türlerine rastlanmaktadır. Yukarıda da belirtildiği gibi çölleşme, buzlanma ve maden kazaları gibi olayların afet olarak değerlendirilmesi ilginç bir bulgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Literatür incelendiğinde hem afet hem de afet türlerine yönelik bakış açımızı ve sahip olduğumuz kavram haritasını sorgulamamız gerektiği düşünülmektedir.

Görmezden gelemeyeceğimiz kadar hayatımızın ortasında olan afetler, meydana getirdiği sonuçlar dolayısıyla çok boyutluluk arz etmektedir. Afetlere olan çoklu bakış sosyolojik yaklaşımda etkin bir davranıştır ve ‘düzen’, ‘rutin’, ‘denge’, ‘sosyal yapı’ ve ‘sosyal sistem’ kavramları ekseninde afetlere bakılmıştır. Toplumsal rutini bozma, aksaklığa uğratma olarak ele alınan afetler Durkheim’in bakış açısı ile daha anlamlı hale geleceği Qurantelli ifade etmiştir.

 

Sonuç olarak afet denildiğinde sadece tek bir afetten bahsedilemeyeceği, bitti sanılsa da sonuçlarının çok uzun süre devam ettiği ve hem toplumsal yaşamda hem de bireysel yaşamda oldukça derin yaralar açan afet tek boyutta ele alınabilecek bir olgu değildir. Toplum olarak afete karşılık bilinçli olmalı ve ne zaman ve nasıl olacağı belli olmayan afet riskine karşı tedbirli olmalıyız.

 

Sosyoloğun deprem sahasındaki bilinç prizmasından süzülerek üreklerine ayrıştırılmış bir güneş ışığı, artık eski renksiz ışık değildir. Sosyologun bilinç kazandırdığı, kendi kendisiyle tanıştırdığı toplumdur. Sosyolog siyasete girmese de toplumun akışını bilerek ve bildirerek, bir parça siyaset yapmış olmakta ama o siyaset için siyaset değil toplum için siyaset yapmaktadır.”

“Sosyolog Prof. Dr. Ümit Meriç”

Sosyoloji alanında önemli bir yere sahip olan Afet ve Deprem sosyolojisi son zamanlarda yaşanan 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli 11 ilimizi etkileyen depremde yeniden gündeme geldi ve bu alanda bilgi eksikliği olmasından ötürü Afet ve Deprem Sosyolojisi alanında ki eksikliklerimizi gidermek adına konuları uzmanlardan öğrenme fırsatı yakalamak için oluşturulmuş ücretsiz seminer 1 Mart’ta saat 20.00’de sizlerle! Ücretsiz kayıt oluşturmak için buraya tıklayabilirsiniz.

Muhammet Reşat Demir
Harran Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 4. Sınıf Öğrencisi
Linkedln: https://www.linkedin.com/in/resat-demir-ab08931a2

Bu Yazıyı Paylaş
Yorum Yap