
Hukuk Kuralları ve İlkeleri Arasında: Hart ile Dworkin’in Zor Davalar Üzerine Tartışması
1.Hart’ın Hukuk Teorisi: Hukuk Kurallardan İbaret mi?
H.L.A. Hart, hukuk felsefesinin en önemli isimlerinden biridir. Bana göre, onun yaklaşımı modern hukuk anlayışını şekillendirmiştir. Hart’a göre hukuk, bireylerin davranışlarını düzenleyen bir kurallar sistemidir. Ancak bu kurallar tek bir türden oluşmaz; Hart, bunları birincil ve ikincil kurallar olarak ayırır. Birincil kurallar, gündelik hayatımızı yöneten temel kurallardır. Mesela, “hırsızlık yapmak yasaktır” gibi. İkincil kurallar ise, bu birincil kuralların nasıl oluşturulacağını, değiştirileceğini ve uygulanacağını belirleyen kurallardır.
Hart’ın teorisinde oldukça önemli bir kavram da tanıma kuralıdır. Bu kural, bir normun hukuk sisteminde geçerli olup olmadığını belirler. Bu açıdan baktığımda, bir kuralın hukuki olup olmadığı onun ahlaki doğruluğundan çok, sistem içindeki tanınmasına bağlıdır.
Ancak Hart’ın kabul ettiği bir gerçek var ki, bazen yasalar net olmayabilir. İşte “zor davalar” dediğimiz bu durumlarda yargıcın takdir yetkisi devreye girer. Yani yargıç, sistemde açıkça tanımlanmış bir kural yoksa, boşluğu doldurmak adına karar verir. Bu noktada yargıcın adeta hukuk yaratması söz konusu olur. Bana kalırsa bu, hukuk sisteminin doğasında var olan bir boşluğu kapatma yoludur.
Sonuç olarak Hart, hukuku ahlakın dışında bir sistem olarak değerlendirir. Yasalar adil olmayabilir, ama eğer sistem içinde tanınıyorlarsa, onlar yine de hukuktur.
2.Dworkin’in Eleştirisi: Hukuk Yalnızca Kurallar Değildir
Dworkin ise Hart’ın bu yaklaşımına karşı çıkar. Ona göre hukuk sadece kurallardan ibaret değildir; aynı zamanda ilkeler de vardır. Bu ilkeler, çoğunlukla yazılı değildir ama hukukçuların ve yargıçların karar verirken farkında olmadan uyguladığı değerlerdir. Örneğin, “kimse kendi haksızlığından yarar sağlamamalıdır” gibi evrensel bir ilke, yasalarda açıkça yazmasa da birçok kararın temelini oluşturabilir.
Dworkin’in en güçlü eleştirisi, “zor davalar” konusunda ortaya çıkar. Ona göre hukukta boşluk yoktur çünkü hukuk, kurallara ek olarak içindeki ilkeleri de içerir. Yargıçların görevi ise, yeni hukuk yaratmak değil, mevcut hukuk sisteminde yer alan ilkeleri ortaya çıkarmaktır. Bana öyle geliyor ki, bu yaklaşım hukukta daha derin bir adalet anlayışını mümkün kılıyor.
Dworkin ayrıca hukuk sisteminin bir “bütünlük” içinde yorumlanması gerektiğini söyler. Yani hukuk, birbirinden kopuk parçalar değil, tutarlı ve ahlaki bir yapı olarak görülmelidir.
3.Herkül Hâkim: Yorumun Ahlaki Derinliği
Dworkin’in fikirlerini en iyi özetleyen figürlerden biri “Herkül Hâkim”dir. Bu ideal yargıç, muazzam bilgiye, güçlü ahlaki sezgiye ve üstün yorum yeteneğine sahiptir.
Herkül, bir dava karşısında sadece yasaya değil, hukuk sisteminin tamamına, önceki kararlara ve toplumsal değerlere bakar. Amacı, hem doğru hem de sistemle ahlaki açıdan tutarlı bir karar vermektir.
Tabii ki gerçek hayatta böyle bir yargıç yok; bu daha çok bir idealdir. Ama bana kalırsa, Herkül Hâkim metaforu yargıçların karar verirken sadece kural metinlerine değil, bu metinlerin anlamına da önem vermeleri gerektiğini güzel anlatıyor.
Sonuç: Kural mı, Hak mı?
Hart ve Dworkin arasındaki temel fark, bence hukukun ne olduğu ve nasıl uygulanması gerektiği konusundaki anlayıştan kaynaklanıyor. Hart hukuku sistematik bir kurallar bütünü olarak görürken, Dworkin onu içinde ahlaki değerlerin ve ilkelerin bulunduğu daha geniş bir sistem olarak ele alıyor.
Zor davalarda hangisinin yaklaşımı daha doğru diye sorarsak, bu hâlâ tartışmaya açık. Ancak Dworkin’in “her zaman bir doğru cevap vardır” iddiası günümüz hukuk anlayışında oldukça etkili görünüyor. İnsanlar artık sadece kurallara değil, haklara ve değerlerin korunmasına da önem veriyor.
Belki de hukuk, iki yaklaşımın arasında bir yerde duruyordur: Hem kuralları hem de adalet idealini gözeten bir dengeyle yol alıyordur.
Zeynep Türkmen
Altınbaş Üniversitesi Hukuk Bölümü
3. Sınıf Temsilcisi