Günlük Hayatta Rol Yapmak: Goffman’ın Bakışı

Günlük Hayatta Rol Yapmak: Goffman’ın Bakışı

Hiç şöyle hissettiniz mi: Bir ortama giriyorsunuz ve istemsizce davranışlarınıza çeki düzen veriyorsunuz. Gülüşünüz değişiyor, oturuşunuza dikkat ediyorsunuz, kelimelerinizi seçerek konuşuyorsunuz. Evdeki hâlinizden eser yok! Neden? Çünkü orası “sahne”. Ve biz, farkında olmadan da olsa, o sahnede bir rol oynuyoruz.

İşte tam bu noktada, sosyolog Erving Goffman devreye giriyor. Goffman, 20. yüzyılın ortalarında “gündelik yaşamda benliğin sunumu” adlı çalışmasında diyor ki: “Toplumsal hayat bir tiyatro gibidir ve biz insanlar bu tiyatronun oyuncularıyız.”

Goffman, insanların iki temel sahnesi olduğunu söyler:

Ön sahne: Toplumun önünde oynadığımız, başkalarının bizi gördüğü yer. Burada kendimizi belli bir şekilde sunarız.

Arka sahne: Kendimizle baş başa kaldığımız, maskemizi çıkardığımız, dinlenme alanı.

Mesela bir iş görüşmesini düşünelim. Üzerimizde en düzgün kıyafetler, dikkatli bir dil, ölçülü davranışlar… Çünkü o bir “ön sahne”. Oysa aynı kişi, arkadaşlarıyla evdeyken pijamalarıyla yayılmış, çayını içerken kahkahalar atıyor olabilir. İşte orası da “arka sahne”.

Ama Goffman için bu bir ikiyüzlülük değil. Tersine, toplum içinde yaşayabilmemiz için gerekli olan sosyal düzenin bir parçası. Biz bir ortamdan diğerine geçerken kendimizi değiştiririz çünkü her sahne kendi kurallarını dayatır. Her rol, o sahneye göre oynanır.

Goffman’a göre hepimiz, birer “izlenim yönetmeni”yiz. Her sosyal etkileşimde, karşımızdakine belirli bir izlenim bırakmak isteriz. Bu da davranışlarımızı şekillendirir. Bir nevi “kendimizi sunarız”.

Bu sunum kimi zaman bilinçli olur – mesela bir toplantıda daha ciddi davranmak. Kimi zaman da içselleştirilmiştir – örneğin bir topluluk içinde yüksek sesle konuşmaktan kaçınmak. Goffman, bu sürece “benlik sunumu” der. Herkes sahnede kendine uygun bir karakter yaratır, bu karakteri oynar, sonra sahne kapanınca yerine başka bir rol alır.

Ve sonra hayatımıza dijital dünya girdi. Günümüzde bu sahne sadece sokakta, okulda, işte değil; cebimizde taşıdığımız telefonun içinde, yani sosyal medyada da kuruluyor. Instagram profilleri, TikTok videoları ya da X (eski Twitter) paylaşımları… Hepsi modern zamanın dijital sahneleri.

Dijital Sahne: Sosyal Medyada Kimlik Performansı

Düşünsenize… Instagram profilinize biri baktığında sizi nasıl görüyor? Güzel anılar, estetik kareler, kahve fincanı yanında kitaplar, filtrelerle kusursuzlaştırılmış yüzler. Bu “seçilmiş” anlar, sizin dijital sahnedeki rolünüzü oluşturur. Gerçek hayatta her gün üzgün ya da sıradan olabiliriz ama sosyal medyada hep neşeli, üretken, gezgin ve şık görünmek isteriz.

Goffman’ın “ön sahne” kavramı burada tam anlamıyla işler:

Kendimizi başkalarına göstermek için belli bir rol seçiyoruz, belli bir ışık, belli bir açı, belli bir estetik kurgu ile sunuyoruz. Kimi zaman ise bu sahne hiç bitmiyor; sürekli göz önünde olmanın, “görünür kalma”nın baskısı altında yaşıyoruz.

Sosyal medyada insanlar sadece oldukları kişi olarak değil; olmak istedikleri kişi olarak da görünme şansı buluyorlar. Bu bazen olumlu bir özgürlük alanı sunar – mesela özgüveni düşük biri kendini güçlü gösterebilir. Ama bazen de gerçeği maskelemenin ve kendine yabancılaşmanın kapısını aralar.

Araştırmalar, sosyal medyada inşa edilen kimliklerin çoğunlukla “ideal benlik” üzerine kurulu olduğunu gösteriyor. Kimi kullanıcılar hayatlarında olmayan başarıları, ilişkileri ya da kişilik özelliklerini dijital kimliklerinde “sahneliyor”. Yani sosyal medya, sadece bir vitrin değil; aynı zamanda bir kimlik tasarım alanı haline geliyor.

Peki bu kimlikleri gerçekten kendimiz mi seçiyoruz? Yoksa TikTok’ta viral olan danslar, estetik ev dekorları ya da “influencer sabah rutinleri” bizim adımıza çoktan seçimi yaptı mı?

Bugün sosyal medya, özgünlükten çok trendlerle uyumlu olmayı ödüllendiriyor. Aynı filtreler, benzer pozlar, aynı tür içerikler… Herkesin farklı görünmeye çalıştığı ama sonunda birbirine benzediği bir dijital sahne bu. Goffman’ın “rol yapma” metaforu burada, bir tür “kopyalanmış benlikler” tiyatrosuna dönüşüyor.

Ve bunun arkasında sadece kullanıcılar değil; algoritmalar da var. Platformlar, daha çok etkileşim alan içerikleri öne çıkarıyor. Bu da kullanıcıları daha fazla görünürlük için aynı kalıplara uymaya zorluyor. Beğenilmek, fark edilmek, takipçi kazanmak… Tüm bu hedefler, dijital kimliklerin gerçeklikten uzaklaşmasına neden oluyor.

Gözetim Toplumu: Dijital Panoptikon

Bir de işin “gözetlenme” kısmı var. Foucault’nun “panoptikon” kavramını duymuş olabilirsiniz: insanlar bir gözetleme kulesi tarafından izlenebileceklerini bildiklerinden dolayı sürekli kendilerini denetlerler.

İşte bu panoptikon artık dijital. Sosyal medya, sadece görünürlük değil; aynı zamanda gönüllü bir gözetlenme alanı. Kim, neyi beğendi? Kim, ne kadar zaman harcadı? Hangi içerikler paylaşıldı? Tüm bu veriler toplanıyor, analiz ediliyor ve tekrar kullanıcıya sunuluyor. Bu, dijital benliğimizin sadece bir sahne değil; aynı zamanda kontrol edilen bir alan olduğunu da gösteriyor.

Son olarak: 

Erving Goffman’ın yıllar önce yazdığı “rol yapma” metaforu, bugün hiç olmadığı kadar güncel. Çünkü artık sadece toplumsal hayatta değil; dijital dünyada da rollerimiz var. Ve bu roller, artık sadece bizim tercihlerimize değil; trendlerin, algoritmaların ve toplumsal beklentilerin ortak yazdığı bir senaryoya bağlı.

Ama belki de hatırlamamız gereken şu:

Gerçek benlik, sadece sahnede değil; bazen sahne arkasında gizlidir. Ve o arka sahneyi sahiplenmek, en özgün kimliğimizin anahtarı olabilir.

Kaynakça:

  • Goffman, E. (1959). The Presentation of Self in Everyday Life. Anchor Books.
  • Foucault, M. (1975). Discipline and Punish: The Birth of the Prison.
  • boyd, danah. (2014). It’s Complicated: The Social Lives of Networked Teens.
  • Marwick, A. E., & boyd, d. (2011). To See and Be Seen: Celebrity Practice on Twitter.
  • Bucher, T. (2018). If… Then: Algorithmic Power and Politics. Oxford University Press.
  • Turkle, S. (2011). Alone Together: Why We Expect More from Technology and Less from Each Other.

Irmak Derman

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Sosyoloji Bölümü

2. Sınıf Temsilcisi

Bu Yazıyı Paylaş
Yorum Yap