Feminist Hareketlerin Dönüşümü: 70’lerden Bugüne Kadın Mücadelesi

Feminist Hareketlerin Dönüşümü: 70’lerden Bugüne Kadın Mücadelesi

Feminizm, kökeni Fransız Devrimi’ne dek uzanan bir eşitlik mücadelesi olarak doğmuş; zamanla yalnızca kadın haklarını değil, toplumsal cinsiyet rollerini, beden politikalarını, emeğin cinsiyetlendirilmesini, heteronormativiteyi ve sınıfsal-ırksal ayrımcılıkları da hedef alan çok katmanlı bir harekete dönüşmüştür. Latince’de “kadın” anlamına gelen femine sözcüğünden türetilen bu kavram, tarih boyunca hem düşünsel hem de eylemsel düzeyde ciddi evrimler geçirmiştir.

Fransız Devrimi, feminizmin tarihsel olarak ortaya çıktığı dönemin önemli bir başlangıç noktasıdır. 18. yüzyılda, Fransız kadınlarının ekonomik zorluklar ve toplumsal baskılar altında verdikleri mücadele, bu ilk feminist adımın sembolüdür. Versailles Sarayı’na yapılan hayat kadınlarının isyanı, yalnızca bu dönemdeki ekonomik eşitsizliği değil, aynı zamanda kadınların toplumdaki yerinin sorgulanmasını da simgeliyordu. Devrim sonrası, eşitlik ve özgürlük idealleri kadın hakları mücadelesinin temel dayanaklarından biri haline geldi. Burjuva devrimi, kadınların erkeklerle eşit hak ve özgürlüklere sahip olması gerektiği fikrini daha geniş kitlelere duyurma fırsatı sundu.

Ancak, bu dönemde toplumsal yapının değişimiyle birlikte kadınların durumu bir başka yönüyle ele alınabilir. Engels’e göre, kadınların baskılanması ve evlilikle bağlı hale gelmeleri, sınıf ayrımlarına dayalı bir toplum yapısının sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Tarımın gelişmesi ve özel mülkiyetin yaygınlaşması, kadınların toplumsal değerinin azalmasına yol açmıştır. Engels, aile içerisindeki iş bölüşümünün, kadın ve erkek arasındaki ilk sınıf baskısını oluşturduğunu savunur. Erkekler, kadının emeğini ve cinselliğini sömürerek toplumsal eşitsizliği pekiştirmiştir. Feminist hareketin daha sistemli hale gelmesinde önemli bir adım, 1792’de İngiliz yazar Mary Wollstonecraft’ın Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi adlı eserini yayınlamasıyla atılmıştır. Wollstonecraft, kadınlara oy verme, mülkiyet hakkı ve eğitimde fırsat eşitliği gibi medeni ve siyasi hakların verilmesini talep etmiştir. Bu talepler, birinci feminist dalganın temelini atmıştır. Mary Wollstonecraft’ın mücadelesi, kadınların özgürlüğü ve eşitliği için hak temelli bir yaklaşımı benimsemiştir.

Sanayileşme süreciyle birlikte feminist hareketin dinamikleri de değişmiştir. Burjuva kadınları, ev içi alanlarda, küçük ölçekli üretim yapan hanelere kapanırken, işçi kadınları fabrikalarda ağır işlerde çalışmak zorunda kalmışlardır. Kapitalizmde, kadınların karşılıksız emeği, sermaye birikiminin sağlanmasında kritik bir rol oynamıştır. İşçi kadınları, kötü çalışma koşulları ve yetersiz ücretler karşısında isyan ederken, burjuva kadınları daha çok siyasi haklarını elde etmeye yönelik mücadeleler vermiştir. Bu dönem, feminizmin sınıf ayrımlarını da göz önünde bulundurarak daha farklı mücadele alanları oluşturmasına olanak sağlamıştır. Bu dönemde kadınlar oy hakkı, mülkiyet hakkı ve eğitim eşitliği için mücadele etmiş; özellikle ABD ve İngiltere’deki “süfrajet” hareketleri ses getirmiştir. Ancak bu dalga, genellikle beyaz, orta sınıf kadınların mücadelesine odaklanması sebebiyle daha sonra eleştirilecektir.

İkinci dalga feminizm, 1960’lardan itibaren kadınların sadece yasal haklarını değil, gündelik yaşamın her alanında deneyimledikleri ayrımcılığı ve baskıyı sorgulamaya başlamalarıyla gelişti. Bu dalga, “kişisel olan politiktir” sloganıyla özel alanın da politik bir mücadele sahası olduğunu vurguladı.

Kadınların ev içi emeği, annelik, cinsellik, kürtaj hakkı, doğum kontrolü, tecavüz, ev içi şiddet gibi konular feminist hareketin temel gündemleri haline geldi. Betty Friedan’ın Kadınlığın Gizemi (1963) adlı kitabı, özellikle ABD’de ev kadınlarının yaşadığı “adsız huzursuzluğu” görünür kıldı. Simone de Beauvoir’ın İkinci Cins (1949) eseri ise kadının toplumda “öteki” olarak konumlandırılmasını felsefi temellerle ele aldı.

Bu dönemde kadın örgütlenmeleri yaygınlaştı, feminist kolektifler kuruldu ve birçok ülkede kadınlar kürtaj hakkı, eşit işe eşit ücret gibi taleplerle meydanlara çıktı. İkinci dalga feminizm, aynı zamanda Marksist, radikal ve sosyalist feminizm gibi kuramsal alt dalların ortaya çıkışına sahne oldu. 

1970’ler Işığında Feminizm

1970’ler, dünya genelinde toplumsal hareketlerin yükseldiği bir dönemdi. Kadınlar da bu süreçte yalnızca oy hakkı gibi hukuki taleplerle değil, gündelik yaşamda maruz kaldıkları baskılarla mücadele etmeye başladı. Feminizm artık sadece “kadın hakları” değil, aynı zamanda beden, emek, cinsellik, kimlik ve iktidar ilişkilerini sorgulayan çok katmanlı bir politik duruş haline geldi.

1970’lerde ikinci dalga feminizmin etkisiyle kadınlar artık sadece devrimci partilerde ya da sivil toplumda “yardımcı rol” almıyor; kendi örgütlenmelerini kuruyor, kendi taleplerini doğrudan ifade ediyordu. Bu dönemin en çarpıcı yönü, kadınların yaşamın her alanında maruz kaldıkları görünmez eşitsizlikleri görünür kılmasıydı.

  • ABD’de National Organization for Women (NOW) gibi örgütler kadınların ekonomik ve politik haklarını savunurken, daha radikal feminist gruplar “evlilik”, “annelik”, “makbul kadınlık” gibi yapıları hedef aldı.
  • Türkiye’de 1975 yılında kurulan Kadınlar Dilekçesi Kampanyası ile 8 bin kadın Türk Ceza Kanunu’ndaki kadınlara yönelik ayrımcı hükümlerin kaldırılması için mücadele etti.

Bu yıllarda feministler “kişisel olan politiktir” diyerek, kadının özel hayatındaki ezilmişliğini politik alanın gündemine taşıdı. Tecavüz, aile içi şiddet, doğum kontrolü, kürtaj hakkı, ev içi görünmeyen emek gibi meseleler kamusal tartışma konusu oldu. Feminizm, artık sadece kamusal haklar değil, yaşam tarzı ve benlik algısı üzerinde de söz söyleyen bir ideoloji haline gelmişti.

1980’lerin Baskı Ortamında Feminizm

1980’ler dünyada neoliberal politikaların yükseldiği, Türkiye’de ise 12 Eylül askeri darbesinin toplumsal hareketleri bastırdığı bir dönemdi. Ancak bu baskı ortamı kadınların sessizleşmesine değil, aksine daha yaratıcı ve dirençli yollarla var olmasına neden oldu.

  • 1987’de Türkiye’de gerçekleşen “Dayağa Karşı Yürüyüş”, ikinci dalga feminizmin Türkiye’deki kitlesel ifadesi oldu. Kadınlar ilk kez erkek şiddetini sokakta yüksek sesle dile getirdiler.
  • Aynı dönemde kadınlar, Feminist, Kadınca, Pazartesi gibi yayın organlarıyla kendi medyalarını oluşturdu.

Kuramsal düzeyde de feminizm çeşitlenmeye başladı:

  • Marksist feminizm, kadın emeğinin görünmezliğini sınıfsal bağlamda analiz etti.
  • Radikal feminizm, patriyarkanın kökenlerini sorguladı.
  • Liberal feminizm, yasal reformlarla eşitlik talep etti.

Kadınlar arasında farklı sınıfsal, kültürel, etnik konumların feminizme nasıl yansıdığı daha fazla sorgulanmaya başlandı. Feminizmin evrensel bir “kadın deneyimi” değil, çeşitli kadınlık halleri üzerine kurulu olması gerektiği savunuldu.

Üçüncü dalga feminizm ise 1990’ların başlarında ikinci dalga feministlerinin zihinlerinde oluşturdukları evrensel tek tip kadın tipolojisine tepki göstererek, eşit haklara sahip olma taleplerini göz ardı etmeden, ama eşitsizliğin aynı zamanda etnik, din sel ve ırksal farklılıklardan kaynaklandığını ileri sürmüş, toplumdaki erkek egemenliğinin yanı sıra kadının kadınla olan güç ilişkisini de tartışmaya açmıştır. Aynı zamanda üçüncü dalga “cinsel yönelim” temelli tartışmaları da ön planda tutmuştur (Durutürk, 2018, s. 78)

1990’larla birlikte feminist hareket içinde bir içsel eleştiri süreci başladı. Batılı, beyaz, orta sınıf, heteroseksüel kadınların temsilinin dominant hale geldiği fark edilince; siyah feminizm, queer feminizm, postkolonyal feminizm gibi alt dallar gelişti. Bell hooks, kadın hareketinin ırk ve sınıf meselesini görmezden geldiğini vurguladı. Judith Butler, Toplumsal Cinsiyet Belası kitabında “kadın” kategorisinin sabit değil, toplumsal olarak inşa edilen bir performans olduğunu savundu.

Bu dönemde feminizm, sabit kimlikler yerine akışkan kimlikleri, bireysel deneyimleri, yerel direniş biçimlerini savunmaya başladı. “Kadınlar ne ister?” sorusunun yerini “Hangi kadın, nerede, hangi bağlamda, ne istiyor?” sorusu aldı.

Türkiye’de de kadın hareketi çeşitlenerek:

  • Kürt kadın hareketi,
  • LGBTİ+ hareketle kesişen feminist mücadeleler,
  • İslami feminizm gibi farklı odaklarda örgütlenmeler ortaya çıktı.

2000’ler – 2010’lar: Küreselleşme, Dijital Aktivizm ve #MeToo Dalgası

2000’lerle birlikte dijitalleşme, feminist hareketin örgütlenme biçimini de dönüştürdü. Artık sokaklar kadar sosyal medya da mücadele alanıydı. Hindistan’dan Şili’ye, ABD’den Türkiye’ye kadınlar çevrimiçi platformlarda cinsel şiddeti ifşa ederek bir dayanışma ağı oluşturdu. 2017’de patlak veren #MeToo hareketi, güçlü erkeklerin taciz ve istismarlarını küresel ölçekte görünür kıldı. Bu yalnızca bireysel deneyimlerin paylaşımı değil, aynı zamanda bir hesaplaşma çağrısıydı.

Türkiye’de ise:

  • 2008’de Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu kuruldu.
  • 2011’de imzalanan ve 2021’de çekildiğimiz İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddetle mücadelede önemli bir dönüm noktasıydı.

Bu yıllarda kadınlar sadece mağduriyet değil; örgütlenme, ifşa, hukuki mücadele, eğitim, dijital eylem gibi alanlarda da aktör haline geldi.

Feminizm nereye gidiyor?

Bugün feminizm yalnızca bir kadın hareketi değil, toplumsal adalet hareketidir. Cinsiyet, sınıf, etnisite, cinsel yönelim, engellilik gibi birçok eşitsizlik ekseniyle kesişerek kapsayıcı ve çok sesli bir karakter kazandı.

Fakat aynı zamanda feminizmin içi, kimi zaman popüler kültürle boşaltılıyor; “feminizm” yalnızca bir tişörtte slogan haline gelebiliyor. Dolayısıyla bugünkü feminist hareketi için önemli bir soru ortaya çıkıyor: “Feminizm gerçekten dönüştürücü bir güç mü, yoksa pazarlanabilir bir imaj mı oldu?”

Kaynakça

Bayraktar, G. (2023). İkinci Dalga Feminist Hareketin Feminizmin Gelişimindeki Dönüştürücü Rolü. Advances in Women’s Studies, 5(2), 49-56. https://doi.org/10.5152/atakad.2023.23042

Karagöz, B. (2008). TÜRKİYEDE 1980 SONRASI KADIN HAREKETİNİN SİYASAL TEMELLERİ ve “İKİNCİ DALGA” UĞRAĞI. Memleket Siyaset Yönetim, 3(7), 168-190. 

Duygu Dutlucalı

Marmara Üniversitesi Sosyoloji Bölümü

2. Sınıf Temsilcisi

Bu Yazıyı Paylaş
Yorum Yap