
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Kadın Hakları Mücadelesi
Cumhuriyet’in ilanı, Türkiye’nin toplumsal yapısında büyük bir kırılma noktası oluşturmuştur. Bu dönem, yalnızca bir rejim değişikliği değil, aynı zamanda kültürel, ekonomik ve toplumsal hayatın tüm yönleriyle yeniden inşa edilmeye çalışıldığı bir modernleşme sürecidir. Bu dönüşümün merkezinde ise kadınların toplumsal konumunun yeniden tanımlanması önemli bir yer tutar. Osmanlı İmparatorluğu’nun ataerkil ve geleneksel toplum yapısı içinde daha çok özel alanla sınırlandırılan kadınlar, Cumhuriyet döneminde kamusal alana taşınmış, birey olarak tanınmış ve hukuki haklar kazanmıştır.
Osmanlı toplum yapısında kadınlar, çoğunlukla aile ve dini normlarla çevrili bir hayat sürmüş, eğitim ve iş yaşamına erişimleri oldukça sınırlı kalmıştır. Ancak 19. yüzyılın sonlarında Tanzimat ve Islahat Fermanları ile başlayan modernleşme hareketleri, kadınların statüsünde kısmi iyileşmelere yol açmıştır. Buna rağmen bu gelişmeler, kadınların hak ve özgürlüklerini tam anlamıyla güvence altına almaktan uzaktı. Cumhuriyet döneminin kurucu kadroları, özellikle Mustafa Kemal Atatürk, kadınların toplumsal hayata eşit bireyler olarak katılmasını, çağdaşlaşmanın ve Batılılaşmanın temel şartlarından biri olarak görmüştür.
Bu çerçevede, kadınların hak mücadelesi devlet eliyle sistemli bir şekilde desteklenmiş ve anayasal reformlarla kadınların yaşamına doğrudan müdahale edilmiştir. 1926 yılında yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu ile kadınlar, aile hayatı içinde eşit birey olarak tanınmış; çok eşlilik yasaklanmış, kadın ve erkeğe eşit miras hakkı tanınmış, kadınların boşanma ve velayet konularında söz sahibi olması sağlanmıştır. Bu gelişme, kadınların toplumsal rollerinde radikal bir değişim yaratmış ve onları hukuken güçlendirmiştir.
Siyasal haklar açısından da önemli kazanımlar elde edilmiştir. 1930 yılında kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanınmış, bu hak 1934 yılında genel seçimleri de kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Böylece Türkiye, birçok Batılı ülkeden önce kadınlara tam siyasal haklar tanıyan ülkeler arasına girmiştir. 1935 yılında yapılan genel seçimlerde Meclis’e 18 kadın milletvekili girmiştir ki bu, dönemin toplumsal cinsiyet dengesi düşünüldüğünde önemli bir başarıdır.
Sosyolojik açıdan bu süreci değerlendirdiğimizde, yapısal işlevselci kuram, kadınlara verilen hakları toplumun modernleşme ihtiyacına verilen bir yanıt olarak yorumlar. Sanayileşme, kentleşme ve eğitim reformları gibi toplumsal değişkenler, kadınların işgücü piyasasına katılımını ve kamusal alanda yer almasını zorunlu hale getirmiştir. Toplumsal sistemin işleyişini sürdürebilmesi için cinsiyet rollerinde esneme meydana gelmiştir. Buna karşın feminist sosyoloji, bu sürecin kadınların özneleşmesini tam olarak sağlayamadığını; çünkü değişimlerin büyük oranda yukarıdan aşağıya, devlet eliyle gerçekleştirildiğini vurgular. Kadınlar, bu süreçte hakların aktif öznesi değil, çoğunlukla pasif alıcıları olarak konumlanmıştır. Nitekim halkın geniş kesimlerinde, özellikle kırsal alanda, geleneksel toplumsal cinsiyet rolleri uzun süre varlığını korumuştur.
Bu dönemde kadın hareketleri de tamamen yok değildir. Özellikle Halide Edip Adıvar, Nezihe Muhiddin gibi kadın aydınlar, hem Osmanlı’nın son dönemlerinde hem de Cumhuriyet’in başında kadın haklarını savunan sivil girişimler başlatmışlardır. Nezihe Muhiddin’in öncülüğünde kurulan Türk Kadınlar Birliği(1924), kadınların siyasal hakları konusunda önemli taleplerde bulunmuş; ancak daha sonra devletin kadın hareketi üzerindeki denetimi artmış ve bağımsız kadın örgütlerinin faaliyet alanları sınırlandırılmıştır. Bu durum, kadın mücadelesinin devletin ideolojik çizgisiyle paralel ilerlemesi sonucunu doğurmuştur.
Sonuç olarak, Cumhuriyet’in ilk yıllarında kadın hakları mücadelesi, yalnızca hukuki ve siyasal bir reform süreci değil, aynı zamanda derin bir toplumsal dönüşümün ifadesidir. Bu süreçte kadınların kamusal alana çıkışı, modern ulus-devletin kuruluş ideolojisinin bir parçası olarak şekillendirilmiştir. Kadınların birey olarak tanınması, onların toplumsal hayata aktif katılımı ve eğitim haklarının sağlanması önemli ilerlemelerdir. Ancak bu gelişmelerin büyük ölçüde devlet eliyle gerçekleştirilmiş olması, kadınların kendi talepleri doğrultusunda örgütlenmesini sınırlamış ve ataerkil kültürün kırılmasını geciktirmiştir. Dolayısıyla Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki kadın hakları mücadelesi, hem ilerici reformların ürünü hem de sınırları olan bir modernleşme projesi olarak sosyolojik incelemeye değer niteliktedir.
Kaynakça
https://www.turkkadinlarbirligi.org/tr/
https://www.sosyoloji.gen.tr/cumhuriyet-doneminde-kadina-verilen-haklar-nelerdir/
https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/nezihe-muhiddin-1889-1958/
https://www.bbc.com/turkce/articles/c88m247e8ero
https://atamdergi.gov.tr/tam-metin/69/tur
Bora Göresim
TED Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
Hazırlık Temsilcisi
Eline sağlık
ellerine sağlıkk 🤍
Emeğine sağlık, güzel bir konu