Homeopati: Mucize mi, Yanılsama mı? 

Homeopati: Mucize mi, Yanılsama mı? 

Merhaba sevgili Etkin Kampüs okuru! Ben Helin Coşkun, eczacılık fakültesi 5. sınıf öğrencisiyim. Bilim ve sağlık alanındaki farklı yaklaşımları keşfetmeyi seviyorum ve bugün sizlerle homeopati hakkında konuşacağız.  Son zamanlarda doğala dönüş akımı aldı başını gidiyor! Bitkisel çaylar, aromaterapi yağları, akupunktur derken homeopati de sık sık karşımıza çıkıyor. Peki, bu yöntem gerçekten işe yarıyor mu, yoksa sadece bir inanç sistemi mi? Gelin, bilim ve tarih ışığında homeopatinin dünyasına birlikte dalalım! 

Homeopati ve Tarihçesi 

Homeopati, 18. yüzyılın sonunda Alman Dr. Samuel Hahnemann tarafından geliştirilen alternatif bir tedavi yöntemi. O dönemde kan akıtma, cıva tedavisi gibi oldukça sert ve çoğu zaman hastalara zarar veren uygulamalar yaygındı. Hahnemann, “benzer benzeri iyileştirir” prensibiyle, hastalığa sebep olan bir maddenin aşırı seyreltilerek iyileştirici hale getirilebileceğini öne sürdü. 

Örneğin, gözleri yaşartan bir madde olan soğan (Allium cepa), göz sulanması şikayeti olan birine çok seyreltilmiş halde veriliyor. İlginç değil mi? Dahası var: Homeopatiye göre bir madde ne kadar fazla seyreltilirse, o kadar güçlü hale geliyor! Yani, suyun hafızasının ilacı taşıdığına inanılıyor.

19.Yüzyılda homeopati Avrupa ve Amerika’da popülerleşti ve bazı ülkelerde resmi sağlıksistemine bile dahil edildi. Günümüzde ise destekleyicileri olduğu kadar, bilimsel dayanak eksikliği nedeniyle eleştirenler de var. Homeopatinin Temel İlkeleri: Su Hafızaya Sahip mi? 

Homeopatiyi klasik tıptan ayıran en büyük fark, ilaçların hazırlanış yöntemi. Homeopatik ilaçlar defalarca seyreltilerek elde edilir. Ancak bu öyle bir seviyeye ulaşır ki, sonunda başlangıçtaki aktif maddenin tek bir molekülü bile kalmaz! Peki, o zaman nasıl etki ediyor? 

Homeopatlar, suyun hafızaya sahip olduğunu ve ilacın bilgisini taşıdığını öne sürüyorlar. Üstelik seyreltme işlemi sırasında belirli bir ritimle çalkalanan (suksesyon yapılan) ilaçların etkisinin arttığına inanılıyor. Yani, madde azalıyor ama güçleniyor!  Ancak modern bilim, ilacın etkinliğinin genellikle içerdiği aktif madde miktarıyla doğru orantılı olduğunu söylüyor. Yani, seyreltme arttıkça gücün de artması beklenmez. İşte tam da bu yüzden homeopati, bilim dünyasında büyük tartışmalara yol açıyor. Homeopatlar, bu fenomenin kuantum mekaniği ve suyun moleküler yapısı ile açıklanabileceğini öne sürüyorlar.  Peki, bilim bu konuda ne söylüyor? 

Kuantum Mekaniği ve Su Molekülleri 

Kuantum mekaniği, atom altı parçacıkların doğasını inceleyen bir bilim dalıdır ve bazı etkileri klasik fizik kurallarıyla açıklamak zordur. Örneğin, kuantum dolanıklık, süperpozisyon gibi kavramlar, atom altı seviyede parçacıkların birbirleriyle alışılmadık şekillerde etkileşebileceğini gösterir. Ancak, bu etkiler makroskopik sistemlere (örneğin su gibi sıvılara) doğrudan uygulanamaz. 

Suyun belirli yapılandırmalar oluşturabileceği düşüncesi 1988’de Jacques Benveniste ve ekibi tarafından yapılan bir deneyle öne sürüldü. Nature dergisinde yayımlanan çalışmada, su moleküllerinin, çözelti içerisindeki bir maddenin bilgisini taşıyabileceği iddia edildi. Ancak, deney tekrarlanabilir olmadığı için bilim camiasında büyük eleştirilere maruz kaldı ve makale daha sonra geri çekildi.

Sonraki yıllarda Nobel ödüllü fizikçi Luc Montagnier, Benveniste’in fikrini ileri taşıyan deneyler gerçekleştirdi ve DNA dizilerinin belirli elektromanyetik sinyaller yaydığı hipotezini öne sürdü. Ancak, bu çalışmalar da bağımsız araştırmacılar tarafından tekrarlanabilir sonuçlar vermediği için bilim dünyasında kabul görmedi. 

Peki Su Moleküllerinin Yapılanması Mümkün mü? 

Bilimsel araştırmalar, suyun kısa süreli hidrojen bağı etkileşimleriyle dinamik yapılandırmalar oluşturabileceğini göstermektedir. Ancak, bu yapıların çok kısa ömürlü olduğu (yaklaşık 50 femtosaniye, yani saniyenin milyarda biri kadar bir süre) bilinmektedir.Bu da suyun, homeopatik çözeltilerde iddia edildiği gibi uzun vadeli bir hafıza mekanizmasına sahip olamayacağını gösterir. 

Kısacası, modern bilim, suyun homeopatik bir etki yaratacak şekilde bilgi taşıdığı iddiasını destekleyecek güçlü bir kanıt sunmamaktadır.

Homeopati ve Modern Tıp: Tabandan Tavana Zıtlık! 

Homeopati, modern tıp (allopati) ile neredeyse zıt kutuplarda yer alıyor. Modern tıp, hastalıkların nedenlerini biyolojik ve kimyasal temellere dayandırarak ilaçlar geliştirirken, homeopati vücudun kendi kendini iyileştirme mekanizmasını harekete geçirdiğini iddia ediyor. Homeopatlar, suyun hafızası kavramının kuantum fiziğiyle ilişkili olduğunu ve bu nedenle tedavi 

edici güce sahip olabileceğini öne sürüyor. Ancak şu ana kadar yapılan bilimsel ve klinik çalışmalar, homeopatik ilaçların plasebo etkisinin ötesinde anlamlı bir iyileşme sağlamadığını gösteriyor. 

Homeopati Hangi Hastalıklarda Kesinlikle Kullanılmamalıdır? 

Belli başlı hastalıklarda homeopati kullanımı kesinlikle önerilmiyor! Özellikle: 

Kanser 

Ağır enfeksiyonlar 

Diyabetin ileri evreleri 

Akut kalp rahatsızlıkları 

Bu tür hastalıklarda bilimsel olarak etkinliği kanıtlanmamış bir yöntemin kullanılması, hastalık sürecini kötüleştirebilir ve geri dönüşü olmayan sonuçlar doğurabilir. 

Homeopatik Bir İlacı Nasıl Tanırız? 

Eğer bir ilacın homeopatik olup olmadığını anlamak istiyorsanız, şu ibarelere dikkat edin: 

Üzerinde “C”, “X” veya “CH” gibi ifadeler varsa, homeopatiktir. 

Granül, damla ya da tablet formunda olabilir. 

İçeriğinde aktif madde miktarı neredeyse yok denecek kadar azdır. 

Örneğin, “30C” yazan bir ilaç, tam 30 kez 1:100 oranında seyreltilmiştir! Yani, başlangıçtaki maddenin tek bir molekülüne bile rastlamanız neredeyse imkansızdır. 

Türkiye’de Homeopati ve Eczacı Yaklaşımı 

Türkiye’de homeopati tamamlayıcı ve alternatif tıp kapsamında değerlendirilmektedir. 2014 yılında yayımlanan “Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği” ile homeopati, Sağlık Bakanlığı tarafından belirli koşullar altında uygulanabilir hale gelmiştir. Ancak, bu yöntemin klasik tıp yerine kullanılmaması gerektiği özellikle vurgulanmaktadır.

Homeopatik ürünler, Türkiye’de klasik ilaç ruhsatlandırma süreçlerine tabi değildir. Ancak bazı eczanelerde ve doğal ürün mağazalarında homeopatik preparatlar bulunabilir. Bu ürünler genellikle Avrupa ve Amerika’da üretilmiş, gıda takviyesi veya destekleyici ürün statüsünde ithal edilerek satılmaktadır.  

Peki, bir eczacı olarak biz ne yapmalıyız? 

Bilimsel gerçekleri şeffaf bir şekilde anlatmalıyız. 

Homeopatinin tamamlayıcı bir yöntem olduğunu ve modern tıp tedavilerinin yerine geçmemesi gerektiğini belirtmeliyiz. 

Özellikle ciddi hastalıkları olan hastaları mutlaka kanıta dayalı tıbbi tedavilere yönlendirmeliyiz. Özetle, Türkiye’de homeopati yasal bir çerçeveye oturtulmuş olsa da, bilimsel dayanak eksikliği nedeniyle sağlık otoriteleri tarafından ana tedavi yöntemi olarak önerilmemektedir. 

Sonuç Olarak; 

Homeopati, köklü bir geçmişe sahip ve farklı bir bakış açısı sunuyor. Ancak mevcut bilimsel verilere göre, homeopatik ilaçların plasebo etkisinin ötesinde bir tedavi gücüne sahip olduğu kanıtlanabilmiş değil. 

Peki, yine de kullananlar var mı? Evet! Kimi insanlar, özellikle kronik hastalıklar söz konusu olduğunda, homeopatiyi tercih ediyor. Bu, bazen psikolojik faktörlerden, bazen de alternatif yöntemlere duyulan güvenden kaynaklanıyor olabilir.  Eğer bir eczacı veya eczacılık öğrencisi olarak homeopati hakkında konuşmamız gerekirse: 

Gerçekleri saklamadan, bilimsel verileri anlatmalıyız. 

Modern tıbbın sunduğu kanıta dayalı tedavilerin önemini vurgulamalıyız. 

Hastaları bilinçli ve güvenli tercihler yapmaya yönlendirmeliyiz. 

Homeopati bir inanç meselesi mi, yoksa göz ardı edilmiş bir mucize mi? Bu sorunun yanıtını herkes kendi bilimsel süzgecinden geçirerek bulmalı.

Sağlıklı ve bilinçli günler dilerim!

Kaynakça: 

  1. National Health and Medical Research Council (NHMRC), 2015. “Homeopathy Review.” 
  2. Ernst, E. (2002). “A Systematic Review of SystematicReviews of Homeopathy.” British Journal of ClinicalPharmacology. 
  3. Shang, A. et al. (2005). “Are the Clinical Effects of Homeopathy Placebo Effects?” The Lancet. 
  4. Bellavite, P., & Signorini, A. (2002). The EmergingScience of Homeopathy: Complexity, Biodynamics, andNanopharmacology. North Atlantic Books.

Helin Coşkun

Dicle Üniversitesi Eczacılık Bölümü

5. Sınıf Temsilcisi

Bu Yazıyı Paylaş
1 Comments
  1. hanne kılavuz

    ellerine sağlıkk Helin 🤍

Yorum Yap