
Büyük Problemlerin Penceresinden İçeriye Sızan Işık: Travma Sonrası Stres Bozukluğu ve Ergoterapi
Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB), gerçek bir ölüm ya da ölüm tehdidi, ağır yaralanma, bireyin fiziksel bütünlüğünü tehdit eden bir durumla karşılaşması, böyle bir duruma tanık olma gibi ağır travmatik olaylardan sonra ortaya çıkabilen, özgül semptomlarla kendini gösteren bir tablo olarak tanımlanmaktadır. Semptomlar üç aydan kısa sürdüğünde akut, daha uzun sürerse kronik travma sonrası stres bozukluğu adı verilir.
- Stres Çeşitleri Nelerdir?
Stres çeşitleri akut stres, episodik akut stres ve kronik stres olmak üzere üç farklı şekilde tanımlanır. Akut stres durumunda stresin pek çok belirti ve bulgusu yoğun olarak hissedilir ancak vücut stresi hızlı şekilde kontrol altına almayı başarır. Gün içerisinde hemen hemen herkesin kısa süreli olarak yaşadığı, günlük hayatın işleyişini bölmeyen stres çeşidi akut strestir.
Episodik akut stres tablosunda ise gün içerisinde çok sık tekrarlayan akut stres durumu görülür. Bu durum kişinin genel olarak endişeli ve gergin bir profile sahip olmasına ve çabuk öfkelenmesine yol açabilir. Doğru baş etme yöntemleri ile kontrol altına alınmayan episodik akut stres durumu ilerleyen dönemde kronik stres tablosuna neden olur ve bu durumda stresin vücuda etkileri çok daha ciddi olarak hissedilir.
Akut stres, kişiyi heyecanlandırıcı, enerji verici ve uyarıcı olabilirken kronik stres tablosu kişinin enerji kaybı yaşamasına, fiziksel ve ruhsal açıdan yorgun düşmesine ve işlevselliğini yitirmesine neden olur. Bu stres tablosu genellikle günlük yaşamın rutin kaygılarından daha çok altta yatan travmatik problemler sonucunda ortaya çıkar. Çocukluk travmaları, sorunlu aile ortamı ve uzun süreli sağlık problemleri gibi çözümlenemeyen sorunlar ilerleyen dönemde kronik stres tablosu ile sonuçlanabilmektedir.
- Travma Sonrası Stres Bozukluğunun Belirtileri Neler Olabilir?
- Olayla ilgili görüntüleri zihinden uzaklaştıramama.
- Olayı yeniden yaşama.
- Korkulu rüya görme.
- Hatırlatıcılardan uzak durma.
- İlgilerin azalması.
- İnsanlardan uzaklaşma.
- Hissizleşme.
- Uyku problemi.
- Çabuk sinirlenme.
- Unutkanlık ve dikkatini toplayamama.
- Her an tetikte olma.
- Suçlu hissetme.
- Geleceğe dair umutsuzluk.
- Hayattan zevk almama.
- Kendini öldürme düşünceleri.
- Gündelik işlerde güçsüzleşme.
- Travma Sonrası Stres Bozukluğunun Risk Faktörleri Nelerdir?
İnsanın fiziksel bütünlüğünü tehdit eden olayların travmatik olması bu durumu yaşayanların travma sonrası stres bozukluğu yaşayacağını düşündürebilir. Oysa yapılan araştırmalar travma deneyimi olan kişilerin ortalama %10’unda travma sonrası stres bozukluğu geliştiğini göstermektedir. Yani travma deneyimi olan insanların büyük çoğunluğu olayı psikolojik sorunlar geliştirmeden atlatabilmektedirler. Kişinin hangi travmatik olaya maruz kaldığı travma sonrası stres bozukluğu geliştirme riskini belirleyen çok önemli bir faktördür. Araştırmalar istismara uğramanın hem kadınlarda hem de erkeklerde en fazla travma sonrası stres bozukluğu ortaya çıkartma olasılığı taşıyan olay olduğunu göstermektedir. Bunun dışında savaşta çatışmaya girme, çocukluk çağı ihmal ve istismarı, taciz ve fiziksel saldırının travma sonrası stres bozukluğu olasılığını arttırdığı görülmektedir. Kazalar, doğal afetler ve travmatik bir olaya tanık olmanın nispeten daha düşük olasılıkla travma sonrası stres bozukluğu ortaya çıkardığı görülmektedir.
Travma sonrası stres bozukluğu için risk faktörlerini inceleyen araştırmaların bulgularını travma öncesi faktörler, travmatik olayla ilişkili faktörler ve travma sonrası faktörler olmak üzere üç grupta özetlemek mümkündür.
- Travma Öncesi Demografik ve Kişisel Öykü Faktörleri:
- Cinsiyet
- Psikiyatrik hastalık öyküsü
- Ailede psikiyatrik hastalık öyküsü
- Çocukluk istismarı öyküsü
- Düşük eğitim düzeyi
- Düşük sosyoekonomik statü
- Travma ile İlişkili Faktörler:
- Travma şiddeti
- Travma sırasında hayati tehlike algısı
- Travma türü
- Travma sırasında veya hemen sonrasında korku, çaresizlik, kontrol kaybı, dehşet gibi olumsuz duygusal tepkiler
- Travma sırasında disosyasyon
- Travma Sonrası Faktörler:
- Kişinin hayatı üzerinde kontrol duygusunun azalması
- Travmaya bağlı maddi kayıplar ve ilişkili olumsuz olaylar
- Algılanan düşük sosyal destek seviyesi
Travma Sonrası Stres Bozukluklarının Etkisini Daha İyi Anlamak İçin Minik Bir Örnek:
- Deprem Travması
Enkaz altından kurtarılmış bir depremzedenin gözünün önünde deprem anı, enkaz altında kalışı ve enkaz altında yaşadığı anlar ortada hiçbir sebep yokken canlanır. Bu düşünceler kendisinde rahatsızlık yarattığı için bunları kafasından çıkarmaya çalışır. Bunun için kendisini sürekli bir şeylerle oyalamaya, dikkatini düşüncelerinden uzaklaştırmaya çalışır. Depremde yaşadıklarını hatırlatan şeyler karşısında sıkıntı duyar. O gün üzerinde bulunan kıyafet, o sırada çevresinde olan eşyalar, ambulans ya da helikopter gibi araçların sesleri deprem gecesini hatırlattığı için rahatsız olur, heyecanlanır, kalp çarpıntısı yaşar. Kişi hem korktuğu için hem de depremde yaşadıklarını hatırlattığı için binalara girmekte zorluk çeker, karanlıkta ya da yalnız kalamaz, uyuyamaz, banyo yapamaz, enkaz görüntülerinden ya da depremi hatırlatan konuşmalardan, televizyon programlarından, haberlerden kaçınır. Depremde, kendi yaşadıklarını yaşamayan kişilerin kendisini anlayamayacaklarını düşündüğü için onlardan uzaklaşır. Herhangi bir insanı keyiflendirecek olaylar karşısında bir şey hissedemez. “Eşimi ve çocuklarımı eskisi kadar sevemiyorum” cümlesi olumlu duyguları hissedememelerini örnekleyen tipik cümlelerden biridir. Bu kişi hayatı boyunca uğraşarak edindiği evini kaybettiği için gelecekle ilgili bir plan veya yatırım yapmayı anlamsız bulur ve günlük yaşamaya başlar. Hayatının her an sona erebileceği düşüncesi ile yaşar. Bunların yanı sıra her an deprem olabilir beklentisi içinde tetikte bekler, sık sık “sallandık mı” diye lambaları kontrol eder. Ani bir ses ya da hareket karşısında aşırı irkilme tepkisi verir. Geceleri depremle ilgili kabuslar görür. Uykusuzluk ve stres belirtilerinin etkisiyle dikkati bozulur, kendini yaptığı işe veremez, hatalar yapar, unutkanlık yaşar. Sinirlilik baş gösterir. Ani patlama nöbetleriyle eşine, çocuklarına, yakınlarına, hatta başkalarına saldırır, bağırır, eşya fırlatır, vurur.
- Peki, Çocuklarda Durum Nasıldır ?
Çocuklar, zaman zaman strese karşı savunma olarak kaygı yaşar. Hafif düzeyde kaygı, kaygının olumlu davranışa dönüştürmesine yardımcı olabilir. Anksiyete bozuklukları genellikle çocuklukta altı yaşında ya da ergenlik döneminde başlar ve günlük uğraş performansını önemli ölçüde etkiler.
- Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı’nda (DSM) 5 tür anksiyete bozukluğu tanımlanır:
- Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB)
- Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB)
- Sosyal veya Spesifik Fobiler
- Panik Bozukluk
- Yaygın Anksiyete Bozukluğu
- Yaygın semptomlar ise şunlardır:
- Aşırı, açıklanamayan endişe
- Endişeyi yönetmede zorluk
- Huzursuzluk veya açıklanamayan sinir enerjisi
- Kolay yorulma
- Konsantrasyon zorluğu veya düşünce kaybı
- Sinirlilik
- Kas gerginliği
- Uyku bozukluğu
Çocuklar ve Gençlerle Ruh Sağlığının Geliştirilmesi, Önlenmesi ve Müdahalesinde Ergoterapinin Rolü Nedir?
Ergoterapistler, okullarda, topluluklarda ve ev dahil olmak üzere çeşitli ortamlarda çocuklarda anksiyete bozukluklarının ele alınmasında önemli bir rol oynar. Her ortamda müdahale, rutinlerin ve alışkanlıkların oluşturulması, optimal düzeyde uyarılma veya rahatlama sağlayan eğlenceli aktiviteler ve mesleki performansı artırmak için semptomları yönetme stratejileri dahil olmak üzere bir dizi alana odaklanabilirler. Bu hizmetler, çocukların benlik saygısı geliştirmelerine ve aile üyeleri, öğretmenleri ve akranlarıyla destekleyici ilişkiler kurmalarına yardımcı olur.
Ergoterapistler, anksiyete bozukluğu olan çocukların aktivite performans ihtiyaçlarını karşılamak için sağlık personelleri, öğretmenler ve aile üyeleriyle birlikte çalışma konusunda kritik bir rol oynar.
Anksiyete Bozuklukları Katılımı Nasıl Etkiler?
Kaygı belirtileri, çocuğun okul etkinliklerine, seçilen aktivite ve sosyal fırsatlara katılma becerisini derinden etkileyebilir. Başarısızlık korkusu, panik atak geçirme endişesi ya da utanma korkusu, çocuk harekete geçmeyi istese bile katılım eksikliğine yol açabilir. Bu deneyimler sosyal izolasyona yol açacağı gibi tüm yaşam becerileri alanlarında düşük aktivite performansıyla sonuçlanabilir.
Anksiyete Bozuklukları Duygusal Sağlığı Nasıl Etkiler?
Sosyal durumlara ve aktivite katılımının azalması, düşük benlik saygısı duygularını şiddetlendirebilir; çocuğun benlik imajını bozabilir ve alışkanlıkları, rutinleri ve yaşamdaki rollerini bozabilir. Genel yaşam kalitesi ve altta yatan semptomlar nedeniyle iyilik hali etkilenir.
Aktivite Performans
Anksiyete bozuklukları yaşayan çocuklar, aşağıdaki performans alanlarında zorlanabilirler:
Sosyal Katılım
- Tanıdık olmayan bir ortamda bulunma, kendilerini utandırma veya panik atak geçirme korkusu nedeniyle sosyal ortamlardan kaçınabilirler.
- Rahatsız olduğunda kaçabilirler.
- Diğer çocuklara sinirli ve ulaşılmaz görünebilirler.
- Belirtileri yönetmenin bir yolu olarak geri çekilmeyi seçebilirler.
- Genel süreç, sosyal aktivitelerden zevk almayı engeller.
Günlük Yaşam Aktiviteleri
- Aşırı endişe, zayıf konsantrasyon, yavaş bilgi işleme ve yorgunluk günlük rutinleri ve banyo, tuvalet, giyinme ve yemek yeme görevlerini yerine getirme becerisini bozabilir.
- Zayıf, ilgisiz güne başlama ve düşük motivasyon gösterebilirler.
Eğitim
- Teneffüslerde ve kantinde sosyal izolasyon potansiyeli gösterirler.
- Bilgiyi konsantre etme ve işleme zorluğu, faaliyet katılımını, talimatları anlama ve takip etme becerisini ve görevlerin tamamlanmasını engelleyebilir.
- Endişe verici düşüncelerin araya girmesi nedeniyle düşünce trenini kaybedebilirler.
- Genellikle sınıfta yüksek sesle konuşmaktan veya kendilerine dikkat çekmekten kaçınırlar.
Çalışma
- Çevreyle etkileşime ihtiyaç duyulan veya çevrenin yoğun ve öngörülemez olduğu çalışma ortamlarından kaçınabilirler.
Oyun/ Serbest Zaman
- Tek başına ya da güvenilir arkadaşla rutin işlere girme eğilimi gösterirler.
- Rahatlamakta ve eğlenmekte güçlük çekebilirler.
Uyku/ Dinlenme
- Endişe nedeniyle kesintiye uğrayabilir; bu da gündüz yorgunluğuna neden olabilmektedir.
Süreçte, ebeveynler, bakım verenler iyi gözlemde bulunmalı; bu gözlemlerin ışığında iyilik halinin artırılması ve bağımsızlığın geliştirilmesi için ergoterapi müdahalesine başvurulmalıdır.
Travma Sonrası Stres Bozukluğu yaşayan bireylerde kullanılan ergoterapi yaklaşımlarına ve ergoterapistlerin neler yaptığına gelin beraber bakalım.
Ergoterapistler, travmalarla boğuşulan bir dünyada çözümün bir parçası olarak yer alırlar.
Ergoterapistler, ilk seanslarında danışanlarını değerlendirmelidir. Danışana özel kişiselleştirilmiş̧ bir profil oluşturulmalıdır. Bu profil, ergoterapistin hedef belirlemesinde, tedaviyi planlanmasında ve tedaviyi uygulamasında yol gösterici olacaktır.
Reçeteli ilaç̧ tedavileri, psikoterapötik tedavi, sanal gerçeklik (VR), yoga ve ergoterapi, travma sonrası stres bozukluğu yaşayan bireylerde kullanılan ergoterapi yaklaşımlarında travma tedavileri arasında yer almaktadır.
Ergoterapistlerin kullanabileceği yaklaşımlardan biri olan proaktif başa çıkma yaklaşımı, etkisiz düşünce ve uyumsuz davranışları ortaya çıkarmak ve alternatif olan daha olumlu bilişsel ve davranışsal kalıpları uygulamaya odaklanır.
Proaktif başa çıkma stratejileri, travmayı ele almak için strateji oluşturmak üzere tipik olarak sorun odaklı ve duygu odaklı başa çıkma stratejilerinin kombinasyonunu içerir.
- Ergoterapistler, travma sonrası stres bozukluğu yaşayan bireylerde travma bilgili yaklaşım (TIA) stratejilerini kullanabilirler.
- TIA, travmatik deneyimlerin bireyi olumsuz etkilediğini kabul eder ve hem danışanın hem terapistin yeniden travmatize olmasına karşı koymayı amaçlar.
Örnek olarak cinsel istismara uğramış̧ bir birey üzerinde kısıtlanma, kötüye kullanılma ve tecrit gibi yeniden travmatize edici durumlar yaşamasının olası olduğunu ve terapiyi etkileyeceğini kabul etmesi verilebilir.
Ergoterapistler, travma sonrası stres bozukluğu yaşayan çocuklarda oyun temelli yaklaşımlarda bulunarak çocuğun, becerilerin geliştirilmesine, oyun performansının arttırılmasına ve geride kalmış gelişimsel becerilerin geliştirilmesinde faydalı olmaktadırlar.
Ergoterapistler, aile içi istismara uğrayan çocuklarda görülebilecek olan, düşük öz saygı, depresyon, suça eğilim, zayıf sözel beceriler, zayıf sosyalleşme becerileri ve düşük okul,akademik performansı geliştirmede etkili stratejileri belirler ve uygular, mevcut önleme programlarının geliştirilmesinde rol alır, yaşam becerilerinin değerlendirilmesinde ve geliştirilmesinde de önemli rol oynamaktadırlar.
Ergoterapistler bu alanda tek başına çalışmazlar. Psikologlar, yaşlı bakım teknikerleri, fizyoterapistler, doktorlar, hemşireler ve sosyal hizmet uzmanları gibi meslek grupları ile birlikte çalışırlar.
Aybüke Dila Kasımoğlu
Ankara Medipol Üniversitesi Ergoterapi Bölümü
2. Sınıf Temsilcisi
Ergoterapi Departmanı Blog Yazarları Yöneticisi